Türkiye’nin yönetiminde Tayyip Erdoğan olmasaydı..
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği ile ilgili prosedürde, bu günlerde yürüyen süreç yaşanır mıydı?
Türkiye’nin bu iki ülkenin NATO’ya üyeliği ile ilgili talepleri veto edeceği açıklaması gelir miydi?
Veto’nun gerekçesinin, İsveç ve Finlandiya’nın PKK’ya desteği, PKK’lılara ülkesini açması olduğu hatırlatılarak, NATO üyelerine de “PKK’ya verdikleri desteği”n yanlışlığı hatırlatılabilinir miydi?
Dahası, PKK’nın terör örgütü olduğu, Türkiye’de güvenlik güçlerine karşı silahlı saldırılar düzenlediği gerçeği, tüm dünyada gündem haline getirilebilinir miydi?
Tahmine dayalı olarak değil, somut açıklamalar üzerinden yürüyorum ve “hayır” diyorum..
Çünkü CHP’li Ünal Çeviköz’ün açıklamaları ortada..
Diğer CHP’lilerin açıklamaları ortada.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in açıklamaları bile çok net bir çekingenlik içeriyor iken..
Akşener, “Eğer İsveç ve Finlandiya, Rusya tehdidini ciddiye alıyor ve kendilerini korumak için NATO’ya üye olmak istiyorlarsa; öncelikli olarak kendilerini kullanan PKK terör örgütünü topraklarından çıkartmalıdır. Türkiye’den iyi niyet bekleyenler, önce kendi niyetlerini sorgulasın” açıklaması ile..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenerek, “Amacın para pazarlığına oturmaksa orada dur demek boynumuzun borcudur” açıklaması arasında gel-gitler yaşamış ise..
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı koltuğunda Tayyip Erdoğan oturmasaydı, bugün İsveç ve Finlandiya, PKK’ya destek veren konumları hakkında hiç kimsenin bir itirazı olmaksızın NATO üyelikleri kabul edilmişti..
Erdoğan bu süreci durdurdu..
Sadece İsveç ve Finlandiya açısından değil.
Tüm dünya devletleri açısından PKK’ya verdikleri desteklerin sorgulandığı, bir gündem oluşturulmuştur..
Süleyman Demirel’lerin, Bülent Ecevit’lerin, Mesut Yılmaz’ların Türkiye’yi yönettiği günlerdeki çekingen tavırlara bakın..
Bir de bugünkü, dünya devletlerine gerçeklerin yüksek sesle haykırıldığı net tavırlara bakın.
Daha dün, İspanya’daki NATO toplantısına katılmak üzere uçağa binmeden dakikalar önce, Erdoğan dünya çakallarına bakın “kral çıplak” haykırışını ne kadar net yaptı:
“Her türlü terörist saldırıya uğradık ve bunlardan (NATO) en ufak bir tavır görmedik. Bunları anlatacağız. Terörle mücadelede binlerce TIR silah bu teröristlere verildiğinde NATO ne yaptı? TIR’lar dolusu silahlar ABD’den geldi. Görüşmemizde yine söyleyeceğiz; nasıl NATO’da omuz omuza vermiş iki ülkesiyiz ki teröre bu silahlar veriliyor?”
Bırakın Süleyman Demirel’i, Bülent Ecevit’i, Mesut Yılmaz’ı, bugün Kemal Kılıçdaroğlu veya Meral Akşener bu ülkenin başında olsa, bu açıklamayı bu netlikte yapabileceğine inanan kaç kişi var, yeryüzünde?
Onlar ancak, Tayyip Erdoğan’a, olmadık iftiralar eşliğinde, “Kaçacak” hayasızca isnadında bulunurlar..
Onlar ancak, bu milletin rahat etmesi için geceli-gündüzlü çalışan Cumhurbaşkanına “Netanyahu” benzetmesini küstahça yaparlar..
Ama İsveç’e sıra gelince..
Finlandiya’ya sıra gelince..
Bir gün dediklerini, ertesi günü yutarlar..
Hatta, İsveç ve Finlandiya’nın elini güçlendirecek şekilde söylemlerle bu ülkenin cumhurbaşkanını itibarsızlaştırmaya çalışırlar..
CHP’li sözcüler, İyi Partili yetkililer, onların televizyonları, gazeteleri, hatırlar mısınız, Tayyip Erdoğan “hiç gelmesinler” dedikten sonra hangi ahlaksız açıklamalara imza attılar:
“Türkiye yanlış yaptı. Pazarlığı bitirdi. Adamlar, Dışişleri Bakanı seviyesinde Türkiye’yi ziyaret edeceklerdi. Şimdi daha alt seviyede bir temsilciyi gönderiyorlar. Pazarlık gücümüz kırıldı” dediler..
Bu arkadaşlar, İsveç’in, Finlandiya’nın, ABD’nin bir numaralarının katılmak zorunda kaldığı dünkü NATO toplantısının “biten pazarlığı” imzalamak için mi İspanya’ya gittiğini düşünüyorlar..
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg daha dün, toplantıdan saatler önce “Hiçbir şey için söz vermiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinisto ve İsveç Başbakanı Andersson ile birçok kez konuştum. Bugün tekrar görüşeceğiz. Umarım ilerleme sağlarız” derken, bizim muhalefetin “Diplomatik kanallarla konuyu çözme noktasındaki gücümüzü kullanamadık” sözlerini yalanlamış olmuyor muydu?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’deki muhalefet partilerinin, hatta AK Parti içinde düne kadar siyaset yapan Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nun bile itirazlarına rağmen, İsveç ve Finlandiya’ya yönelik tutumunun dünyada yankı bulduğu gerçeği, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’ın şu sözlerinden net olarak anlaşılmıyor mu:
“Türkiye terör gibi konularda ciddi endişeler ifade etti. Hiçbir NATO ülkesinin terör saldırılarından Türkiye kadar zarar görmediğini hepimiz biliyoruz. Binlerce insan öldü.”
Haydi diyelim ki, buraya kadarki sözler, soyut cümleler..
Peki Jens Stoltenberg’in devamında sarfettiği şu cümleleri, Kılıçdaroğlu, Akşener, Babacan, Davutoğlu, Karamollaoğlu, biraraya gelip, on yıl çalışsalar, ettirebilirler miydi:
“Bu terör saldırılarının sorumlusu PKK ve diğer gruplar. PKK bir terör örgütüdür. Sadece birçok NATO üyesi değil, Avrupa Birliği, Finlandiya ve İsveç de PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamaktadır. Türkiye ile oturup terörle mücadele için nasıl daha fazla şey yapılabilir konusunu konuşacağız.”
Utanın ulusalcı CHP’liler.
Utanın milliyetçi geçinen İyi Partililer..
Utanın, bağımsız politika izleyeceğini söyleyen Babacan’lar, stratejik derinlikten bahseden Davutoğlu’lar.
Utanın, müstemleke ülke olmayacağımıza söz veren Karamollaoğlu’lar.
NATO Genel Sekreteri’ne bu sözler, size rağmen söyletilmiştir..
Sizin, NATO’nun avukatlığına soyunan sözlerinize rağmen, bu “kabul”ler en yetkili ağızlardan dillendirilmek zorunda kalınmıştır.