Melonissolini!

İtalya’da erken genel seçimlerin ilk sonucu şaşırtıcı değil. Faşist lider Mussolini’nin ardılı olarak kabul edilen İtalya’nın Kardeşleri Partisi (Fdl) lideri Meloni oyların yüzde 26’sını aldı. İçinde bulunduğu aşırı sağ ittifak yüzde 44 civarında oy aldı, hükümeti çok büyük olasılıkla bu yelpaze kuracak.

Fdl 2018’de aldığı yüzde 4.4 oyu, altı kat artırdı.

Seçime katılım yüzde 65 civarında.

Meloni’nin adını Mussolini ile birleştirip Melonissolini desek sanırız kendisi de karşı çıkmaz. Zira geçmişte de Mussolini’nin ülke için iyi şeyler de yaptığını söylemişti.

Avrupa’nın pek çok ülkesinde yükselen aşırı sağ hareket İtalya’da çizmeyi aştı, ülke yönetimine hazırlanıyor.


Geçen hafta boyunca 14-21 Ağustos tarihleri arasındaki İtalya gezimizden izlenimler aktarmıştık. Gezi yazılarımızı özlediğini söyleyen okurlara ayrıca teşekkür ediyoruz. İtalya’dan genel izlenimlerin yanı sıra yaklaşan seçimlerle ilgili notlar da paylaşmıştık. “Roma’ya göçmen istilası” başlıklı yazıda, İtalyan seçimlerini en çok etkileyecek unsurun bu olduğuna dikkat çekmiştik.

Bu gözlemin herhangi bir ustalık isteyen yanı yoktu. Görünen seçim yorumcu istemez. Ülkenin hemen her yerinde karşılaştığımız göçmenlerin yaşamın her alanını sardığı görünüyordu. Bu sorunu alıp bayrak yapan aşırı sağ hareket, sandıktan ciddi bir üstünlükle çıktı.

Meloni, göçmen sorununu nasıl çözeceğini Mussolini’yi aratmayan yöntemler önererek anlatıyor. Ağustos ayındaki bir demeci şöyleydi:

“Göçmenleri daha İtalya topraklarına yaklaşmadan denizde ablukaya alıp geri püskürtelim…”

Böyle bir yaklaşımla püskürtmenin nasıl olacağını tahmin etmek zor değil. Bu gidişle Akdeniz bir göçmen mezarlığı olup çıkacak.

İtalya bir yandan Akdeniz’e bir rıhtım gibi uzanmasıyla, bir yandan Balkanlar’a komşu olmasıyla Afrika ve Asya kökenli göçmenlerin ana hedefi olan ülkelerin başında geliyor. İtalyanlar, başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB’nin kendilerini yalnız bıraktığını düşünüyor. Anlaşılan o ki çareyi bu sorunu çözmek için en sert öneriyi getiren partiyi iktidara getirmekte buldular.

Seçimlerde sol partiler de bir araya gelmeyi denedi, başaramadı. Sol yelpazedeki Demokratik Parti yüzde 20 civarında oyla en büyük ikinci hareket ama birlik olmayı başaran aşarı sağ oldu.

İtalya’nın karşı karşıya kaldığı durum salt bu ülkeye özgü değil. Pek çok Avrupa ülkesinde başlıca seçim “malzemesi” göçmenler. Asya ve Afrika’daki iç çatışmalara sadece kendi çıkarları açısından bakan Batı ülkeleri bu tür sorunların coğrafya dinlemediğini yaşayarak görmüş oluyor.


Haftada bir gün Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ders veriyorum. Dün öğrencilerle üç saatlik dersin bir bölümünü İtalya seçimlerine ayırdık. Genel gözlemlerimi paylaştıktan sonra sorunun Türkiye’yi nasıl etkilediğini, medyanın konuya yaklaşım şeklini tartıştık.

Bir öğrenci, “Çok açık konuşabilir miyim” dedi, devam etti:

“Kendi ülkemizde yabancı gibiyiz. Geçenlerde İstanbul’a gittik, neredeyse Türke rastlamadık… Ben böyle bir ülkede yaşamak istemiyorum…”

Ardından bir başka öğrenci söze girdi:

“Hocam, tamam konunun insani boyutu var ama inanın geçenlerde bir Suriyeli yediğimiz kurabiyeye tükürüp gitti…”

Sınıfta bir oylama yaptık, göçmen sorununu gerçekten çözeceğini ikna edici bir şekilde anlatan partinin birinci olacağı görüşü baskın çıktı.

Sorun, Rönesans’ın doğum yerini tehdit edecek kadar ciddi…

Sorun, Türkiye’nin sadece toplumsal değil, siyasal dengelerini de sarsacak kadar ciddi…